27 Ocak 2012 Cuma

Espadrillerimiz hazır mı? / Espadrilles ready for summer?



Bu karlı, soğuk günlerde ben yaza gitmeye hazırlanıyorum!! Sizin de içinizi bazı yaza hazırlık fotografları ile açayım dedim! Bu yaz espadril, kot mini şort ve tarz hasır şağkalar takacağız bu bilinen bir gerçek... Ama espadril denince Missoni, Pucci ve Diane von Furstenberg öne çıkıyor olsa da piyasaya başka kimler çıkacak ekonomiklik açısından biraz bekleyelim ; )

While the weather is still cold outside, I thought we could warm ourselves with a few spring / summer trends... It is the common truth that we will wear stylish straw hats, combined with mini jean shorts and cool espadrilles!! Although when it comes to espadilles Missoni, Pucci & Diane von Furstenberg are the outstanding brands, maybe it's best to wait a little longer to see more economic ones, just in case ; )


26 Ocak 2012 Perşembe

Önce futbol sonra moda / After football there's fashion

Hatun kısmı blog blog gezip etek, ayakkabı bakarken, erkekler muhtemelen Playstation'da winning 11 oynuyorlar ama onlar da evden çıkmadan aynaya bakıyorlar ve hem kendilerini beğenmek hem de beğenilmek istiyorlar... Talihsizlikleri, erkek ve moda kelimelerinin yan yana konulduğunda bizim taş fırın kısmına ters gelmesi; artık bunu aşmanın zamanı geldi! Erkek trendlerinde de hızlı bir yükseliş zaten söz konusuyken bir kaç küçük detayla kot, tişört kombinasyonlarının ötesine geçebilirsiniz!

Bunun ilk kuralı aksesuarları iyi kullanmaktan geçiyor, güneş gözlükleri, saatler, kaşkollar, şapkalar! Özellikle de şapka ve bereler kalabalığın içerisinde fark edilmenizi sağlayacaktır, ayrıca sizi şık ve stil sahibi yapacaktır. Hele ki havalar daha soğukken fırsatınızı iyi kullanın derim beyler ; )

Gelelim tişört üzerine giyilmeye başlandığından beri erkek giyiminin en mühim parçası haline gelen ceketlere!! Ceketin giyen adama bir karizma kattığına itiraz edecek hatun tanımıyorum. Fakat güzel bir ceketin sizi vezir edebileceği gibi, kötü bir ceket de sizi rezil edebilir. Konu ceket olunca en önemli unsur kesinlikle kumaş! Ceketin kumaşının tok ve zengin olması, sahte bir parlaklık yerine kumaşın kendinden gelen bir parlaklık olması önemli. Eğer fark yaratacak bir ceket arıyorsanız modern kesimli yakalara, renkli düğmelilere ya da bu sene çok moda olan dirsek yamalılara bakabilirsiniz ; )

Dost başa düşman ayağa bakar der büyüklerimiz çünkü ayakkabı eskiden beri bir prestij ve stil meselesidir, kişinin kimliğini açık eden önemli bir unsurdur. Bugünün getirdiği şiddetli rekabet ortamında üzerinizde taşıdıklarınızın sizi, özellikle ilk izlenimde, öne geçirdiği malesef doğru.. İşin güzel tarafı bu kadar çok alternatif varken bunu ucuz ve kaliteli şekilde yapabilmek için çok seçeneğinizin olması! Herkes adidas, nike ve new balans üçgeninde hapsolmuşken hummel'e baktınız mı?

The ENGLISH Version.......

The truth is while girls are surfing from blog to blog, hunting the "one" pair of shoes to go with "that" dress, boys are playing winning eleven on PS. But they also check theirselves out at the mirror before they go out and they also would like to enjoy what they are wearing and would like to be admired as well. And honestly their work is so much easier, as they could up grade their style with just a few extra touches...

The first rule for a man to up grade his style is to use accesories; sunglasses, scarfs, watches & hats. Especially hats would make you stand out in the crowd, it will make you fashionable & stylish. While the weather is cold why not use the advantage?


Now lets talk about blazers which has become the most important piece in mans fashion since they have been worn not only with shirts but with t-shirts as well! It is common knowledge among women that blazers give a certain something to the man who is wearing it. But when it comes to blazers you have to be cereful, as well as they can make you look good, they can make you look bad! The most important element of a blazer is the fabric; it has to be rich in texture and should have a natural sheen not an artificial shine. If you want to make a difference with what you wear; you can look for modern cuts, colored buttons or patched elbows which are very fashionable this season ; )


Shoes should be as important to you, as they are for your girlfriend. They have been a symbol of prestiege & style since English were gentlemen. The truth is, in todays high competitive environment what you carry on you can make a better first impression. The thing is in this sea of alternatives you can up grade your style without spending a lot of money! By the way, when everyone is traped in a triangle of adidas, nike and new balance, did you check out the new hummel shoes??

etek, pantolon & çanta / skirts, pants & bags


Diyorum ki erkeklerimiz futbol / şike / küme konuşurken; biz etek / pantolon / çanta konuşalım ne dersiniz?
Bence iyi fikir. Evet şimdi önü kısa arkası uzun eteklerden edindik mi? Bu birinci sorum, ikincisi renkli skinny jeanlerden edindik mi? Peki onlara eşlik edecek clutchlarımız hazır mı? Aman allahım tam bir trendsetter blogger gibi yazıyorum. Şimdi gelelim işin gerçeklerine!


Öncelikle favorim önü kısa arkası uzun etekler olduğu için oradan başlıyoruz. Bu etekler öncelikle hayatımıza tuvalet formunda, tercihan tafta kumaştan yapılmış olarak girdi. Hatta hatırlarsanız Viktoria's Secret 2010 yeni yıl defilesinde Fergie ilk örneklerinden birini giymişti. Bu sene Zara çok daha hafif bir kumaşla, benim gündelik hayatıma soktu bu eteği. İşbu etek aşağıdaki gibidir:


Opak çarapla da giyebilir miyiz diyenler için, hayatta herşey mümkün diyoruz ; ) Buyrunuz...



Gelelim skinny pantolonlara... Artık senelerdir giye giye skinnyler tayt oldu, onlardan bile sıkıldık derken renkli skinnyler geldi. Bu renkli pantolonları hayatımıza Blake Lively soktu diye düşünsem de emin değilim ve de umrumda da değil : ) Umrumda olan bu pantolonların topuklu pabuçlarla giyildiğinde bacaklarımı olduğundan uzun göstermesi! Ayrıca çok güzel renklilerini 50lira'ya oxxo'da bulabileceğinizi belirtmek isterim.
Gelelim clutch olayına. Gerçekten içine sığamadığım ve gerçekten sevdiğim çanta türü!! Bunların da renklileri ve hatta cart renklileri makbül olacak önümüzdeki sezonda... Renklerde iddalı olunca seçimi nasıl yapacağız ki rüküşe kaçmadan trendsetter havamızı koruyacağız? Ben çözümü şöyle düşündüm, sıkıcı renklerde ve düz giyinerek elimize cart renkli bir clutch alacağız ya da zaten benim gibi çok iddalı bacakları olmayanlar ve gösterişli şekilde uzun boylu olmayanlar, dolayısı ile çok da iddalı skinny renkleri seçemeyenler onlarla uyumlu clutchlar kullanıp üstelerine daha doğal renkler seçecek ve üstleri ile uyumlu ayakkabı seçecekler... Üstümü de, altımı da, tıopuklu ayakkabılarımı da renkli seçeceğim diyenler öncelikle aynaya bakacaklar, boyları 178cm'in altındaysa vaz geçecekler, boy tutuyorsa mevsimlerden yaz olmasını bekleyecekler.

  




 Fashion in English:

While boys are talking football, I figured we could do some fashion talk... As you know fashion is international for one thing, another thing is that this season we will wear colorful skinny jeans & matching clutches and some beautifully weird skirts -short at front to display our magnificent legs and long at the back to make the skirt look more attractive ; )

First of all I want to talk about the weird skirts as they are my favorite this season... Do you remember the outfit Fergie wore at the 2010 Victoria's Secret fashion show? I think that outfit was the mother of these skirts. I was introduced to this skirt by Zara...



Now we can talk about those colorful skinnys ; ) Every color is fashionable, you can say the more neon colored the better! Blake Lively -because of her long legs can carry these jeans very well. But the thing about these jeans is that when combined with high heels your legs look longer & skinnier than they are ; ) So why not add a little color and look awesome!
As for the cluthes you are going to carry... When there is a lot of color how to be tasteful? is the question. I think answer is if you are wearing plane and simple things -black, gray, etc.. go wild with your cluth or you can make your cluth match your skinny jeans. Keep in mind that if you don't have magnificently long and beautiful legs keep it simple, try not to be wildly neon and try to choose simple yops with neutral colors. If you want to be splash of color - top, jeans & heels - first thing to do is to check yourself at the mirror, if you are shorter than 178cm / 5,8 feet don't even bother but if you are taller the next thing to do is to wait for the summer to come!





22 Ocak 2012 Pazar

İstanbul'da hayatta kalmak / Surviving İstanbul

10 İstanbul Gerçeği ya da Yeni Başlayanlar İçin İstanbul

1.    İstanbul adamı yorar.
Siz sadece gezmeye gelmiş olsanız bile, iş için koşturmasanız bile yorar. Mesafeler uzaktır, şehir kalabalıktır, her zaman hayatı yakalayabilmek için koşmak gerekir yoksa kaçırılır, otobüs, sergi, sinema, yemek... Tempoya alışmanız zaman alacaktır, erken yatın, gün içinde kahve için, toplu taşıma araçlarında uyuyun -bir gözünüz açık olarak!

2.    Ulaşmak ya da Ulaşamamak, bütün mesele bu.
Her yere gidebilirsiniz ama sağ kalamayabilirsiniz. Taksiler, dolmuşlar, otobüsler tehlikelidir, şöförler manyaktır ayrıca trafikte insan sıkıntıdan da ölebilir. Halbuki raylı sistemler ve vapurlar güvenlidir ve trafikte kalmazlar. Nereye nasıl gideceğiniz değildir İstanbul'da öğrenmeniz gereken, oraya en hızlı ve güvenli nasıl varacağınızdır. Ulaşım araçlarında geçireceğiniz zamanı da mutlaka değerlendirmeniz gerekir, uzun saatler mahsur kalabilirsiniz, okunacak şeyler öneririm, ben Uykusuz dergisini tercih edenlerdenim.

3.    Nereye gitmeli, ne içmeli, nasıl giyinmeli?
İstanbul'un trendleri ve raconları vardır, bunları çabuk öğrenmeli ve mutlaka uymalısınız. Metroda yürüyen merdivenlerde sağda durulur, yılda bir kez Babylon'da konsere gidilir, en az bir festival takip edilir, pazarları boğaza kahvaltıya gidilir, vs... Yeni açılan yerleri bilmelisiniz, nerenin nesi meşhur öğrenmelisiniz, kendi eğlence kültürünüzü oluşturmalısınız, gerektiğinde yırtık kot, spor ayakkabı ve tişört, gerektiğinde ceket, topuklu pabuç, topuz gibi kombinasyonlara açık olmalısınız.

4.    Tarafınızı seçin ve orada kalın!
İstanbul'un haritada iki yakası olabilir, gerçekte siz bunlardan birindesinizdir ve karşıya geçmek bir eziyettir. Dolayısı ile birinde yaşayıp, birinde çalışmanız hayatınızın metrobüs isimli raylı olması gerektiği hissi veren ama olmayan, çok insan taşıyan araçta geçmesine sebep olur, tavsiye etmiyorum, taşının. Tarafınızı çalışın, orada takılın, öbürüne başka bir şehir muamelesi yapın, hatta bok atın.

5.    Kalenizi inşa edin, kendinizi koruyun.
Burası çok fazla insanın yaşadığı ve kimsenin kimseyi pek umursamadığı bir yerdir. Tehlikeli insanlar vardır, unutmayın. Burada herkesin en az 1 hırsızlık hikayesi vardır, bazılarının bunun üzerine dolandırıcılık, bıçaklanma, bacağına sıkma hikayesi de vardır. Herkes burada eline en az 10 kere sahte para almıştır. Dikkatli olun. Ayrıca burada insanlar birbirlerini daha çabuk kırıp dökebilirler, hiç yoktan arıza çıkarabilir, fitne fesat asılsız dedikodu yapabilirler, arkanızdan kuyunuzu kazabilirler, güveneceklerinizi özenle seçin!

6.    Boğaz!
Deniz kenarından gelmiş insanlarda bir nehir hissi uyandırsa da bakınca rahatlatır, İstanbul'un nefes aldığı su parçasıdır, güzeldir, eşsizdir. Hayata kapılıp onu unutmayın, arada gidin bakın, içinizi açın.

7.    Tarih
Başka açılardan olduğu gibi İstanbul bu açıdan da eşsizdir, değerini bilin, her ziyarete gelen eş dostla bir daha bir daha gezin. Hakkında kitaplar okuyun, çevrenizle paylaşın. Bu şehirden birşeyler mutlaka öğrenin, zenginleşin.

8.     Mücadele ve rekabet
Bir başka İstanbul gerçeği. Burada insanlar hayatta kalma mücadelesindeler her gün, para kazanmak, bir yerden bir yere gitmek, bazen o kalabalıkta yürürken bir adım atmak için bile mücadele etmeniz gerektiğini unutmayın. Taşı toprağı altın olabilir ama o altını çıkarmak için kazmanız gerektiğini bilin!

9.    Korular ve ormanlar ve sahiller ve plajlar
Hepsini öğrenin fırsat buldukça kahvaltıya, yürüyüşe, koşuya, yüzmeye, pikniğe gidin, İstanbul'un keyfini çıkarın.

10.     Arkadaşlar ve sosyal çevre
Tez zamanda edinin. Çevre İstanbul'da hayatınızı kolaylaştıran en birinci şeydir. Çevreniz sayesinde iş bulursunuz, en güzel partilere davetiye bulursunuz, en iyi mekanlarda yemek yersiniz, en süper konserlere birlikte gidersiniz, hatta çevreniz bir gün kaza bela bulursanız sizi karakollardan, hastanelerden vs çıkarabilir, hayatınızı kurtarabilir. Olabildiğince çok insanla tanışın, renklerinden kendinize gökkuşakları yapın, kimleri dost seçeceğinize çok dikkat edin ama herkesle iyi geçinmeye bakın ;)










10 Facts about İstanbul or İstanbul for beginners

1.    İstanbul is exhausting.
Even if you are here to enjoy the city as a tourist, you will be tired to your bones. Distances are far, the city is crowded, you have to run to catch life or you might miss it, the bus, the exhibition, movie, dinner… Till you get use to the beat of the city, drink plenty of coffee during the day & sleep early at night.

2.    To arrive or not to arrive
You might go from one place to another but you might not survive the journey. Traffic is a bitch! And might kill you for real! You have to be careful with drivers especially taxi, dolmuş (a type of little bus) & bus drivers. But trains, subway / underground & ferries are safe and can't be stuck in traffic. The question in İstanbul is not "how to get there"; it is "how to get there as safe and as fast as possible". And to kill time in traffic, always carry something to read in your bag.

3.    Where to go, what to eat, how to dress
İstanbul has certain rules & trends, learn them fast! On the escalator you can’t stand on the left, that lane is for walking, you have to go to a concert in Babylon at least once a year, you have to track at least one festival according to your interests, you have to go to brunch on Sundays, etc… Keep track of new places,  learn famous dishes of certain places, and have a night life! And be ready to dress both casual & professional when needed.

4.    Pick your side & sick to it!
İstanbul might sit on both continents on the map but in real life you are on one of them and crossing to the other one can become a pain in the ass. I wouldn’t recommend working on one and living on another, this could mean you will have to spend most of your life on a weird public transportation vehicle called metrobüs.

5.    Build your fort and protect yourself.
This is a very crowded city and like most big cities no one cares about one another. There are dangerous people, don’t forget that. Here every one has at least one burglary story and most of us held forged bills many times. And keep in mind that you have to be careful who to trust as a friend, because people may break your heart more easily or talk bad about you to others, etc…

6.    The Bosporus!
It might sometimes seem like a wide stream but when looked at, it gives a feeling of relaxation. This is where İstanbul breaths, it is unique and beautiful. Don’t get lost in life, when possible go and take deep breaths near the Bosporus.

7.    History
Forget about Athens; be ready to be blown away! İstanbul is magnificent about many things but it will seriously affect you deeply when you see the historical sites. Try to see every palace, church, mosque, etc… Read books about ancient İstanbul, tell long stories as you sip rakı (a traditional alcoholic drink) with friends.

8.    The competition & struggle
Another İstanbul fact. This is a city where many has to survive every day; to earn money, to go from one place to another, sometimes even to put a feet down when walking in the crowd, you will have to struggle. There is a saying for İstanbul; “It is built on gold” remember you will have to dig to find the gold.

9.    Woods and parks and coasts and beaches
Learn them all and take long walks, go jogging, make picnics, go swimming, enjoy İstanbul.

10.    Friends and social environment
Make friends as soon as possible. Your social environment is your first tool in surviving İstanbul, they will help you find a job, you will get invitations to hip events, you will wine & dine deliciously and even if you get in to trouble with law or your health they might help you get out of police stations or hospitals, they can save your life. Try to meet as many people as you can, make rainbows from their colors, but always be careful who to trust ;)

14 Ocak 2012 Cumartesi

Bir kere yaptırdın mı bir daha istersin! / Tattoo mania!

Dövme öyle birşey ki bir kere yaptırınca bir tane daha yaptırmak istiyorsunuz gerçekten... Bir tane daha yaptırınca da otomatikman dövmeli bir insan oluyorsunuz. "Acımadı mı?" en yaygın soru, konu dövme olunca. Cevap "hayır acımadı" : ) Ama konu dövme olunca bence asıl soru "nasıl karar verdin?" olmalı; ne yaptıracağına, nerene yaptıracağına, rengine ve herşeyine... İnsan bir şekli, yazıyı, sembolü, bir dövmeyi ömür bıyu vücudunda taşımaya nasıl karar verir?

Ben şöyle karar verdim:

Öncelikle dövme birşey ifade etmeli! Dövmelerimin hepsi hayatımın değişik dönemlerini temsil eder, o dönemde beni neyin etkilediğini, bana neyin ilham verdiğini, bazı kararları neden verdiğimi bana hatırlatır.

İkinci olarak dövme tamamı ile benim olmalı! Fikrinden, tasarımına, çizgisine kadar. Bütün dövmelerimi ben çizdim, dövmeciler benim çizimimden cildime aktardılar. Tabiki başka dövmelerden ilham alabilir, etkilenebilir hatta bazı çizgilerini, özelliklerini taklit edebilirsiniz ama yapabiliyorsanız kendiniz çizin ya da çizebilen bir arkadaşınızdan rica edin, sizin tarif ettiklerinizi sizin için kağıda aktarmaya çalışsınlar. Bir başkasının üzerindeki dövmenin aynını kendiniz taşımayı kabul etmeyin, her insan eşsizdir, dövmeleri de öyle olmalıdır.

Üçüncü olarak çok iyi bir araştırma yapılmalı! Bakabileceğiniz kadar çok dövme örneğine bakın... Bu size ilham verecektir. Ayrıca dövmenin yeri, rengi vs gibi ayrıntılarda size yardımcı olacaktır. Ama sadece dövme araştırmayın, dövmecileri de araştırın! Her dövmeci bir sanatçıdır kendi tarzınıza uyan sanatçıyı bulmaya çalışın. Ve MUTLAKA sağlığınıza dikkat edin, güvenilir, temiz iğneleri önünüzde açıp makinaya takan bir dövmeci olmasına özen gösterin.

Burada benim internetten araştırıp bulduğum en iyi üç dövme blogunu bulacaksınız; birincisi, ikincisi ve üçüncüsü.
Ayrıca dövmenizi İstanbul'da yaptıracaksanız size Ruhsel'i tavsiye ediyorum, kendisi ayrıca Hayko Cepkin'in de birçok dövmesini yaptığı gibi, onun da bir dönem çıraklığını da yapmıştır.
Ah bir de bu adam var, bir gün bir yerde yakalarsam mutlaka onun bir dövmesini taşımayı isterim. Aşağıdaki dövme de onunkilerden biri - malesef benim üzerimden bir örnek değil...





Tattoo mania in English...

You always hear "when you've got one, you'll want another" that is so true! When it comes to tattoos the most popular question is "Does it hurt?" and the answer is "No , it doesn't!" But the real question should be "How the hell did you decide?" what it should be, where it should be, who should do it, the color and everything about it... How does one decide what to wear for a lifetime?

This is how I decided:

First of all a tattoo should mean something. Mine represents different periods of time in my life.. What inspired me, why I made those decisons and the outcomes I never should forget.

Second thing is that your tattoo must be yours entirely; from the idea, to the design, if possible the lines, words, symbols must be yours, too. Try to draw your own design, you wouldn't want to carry someone else's tattoo, you are a unique person, as should be your tattoo.

Third is research research research... Try to look at as much tattoos as you can. But you should also search for the person who will do your tattoo. Every tattooist (is that a word?) is an artist and I would advise you to find "the one" who suits your style the most. And don't forget SAFETY comes first! Find a well known, reliable tattoo artist who will care about your health!

Here you will find the three tattoo blogs I love the most; one, two and three.
Also if you are to get a tattoo in Istanbul ( I don't Know why but you might...) this is the man.
And than there is this guy... If I to catch him somewhere someday I would like to carry one of his works of art on my body! The picture above is one of his works, unfortunately not on me...

13 Ocak 2012 Cuma


İyi filmden anlar mısınız? / You know good film, do you know Mubi?

Peki MUBI'den haberiniz var mı?

Mubi'cik çok güzel bir site, üstelik üye olmanıza gerek yok, facebook üzerinden bağlanabiliyorsunuz, email üzerinden de taciz etmiyor sizi. Mubi sinema dünyası ile bağlantınızı sağlamak üzerine çalışıyor, hemen hemen bütün film festivallerinden haberi var ve bütün yeni filmler hemen mubi'ye düşüyor.

Burada filmlere oy verebiliyorsunuz, yorum yapabiliyorsunuz başkalarının filmleri nasıl değerlendirdiğini okuyabiliyorsunuz. Buraya kadar tamam. Film de izleyebiliyorsunuz, her ay birkaç tanesi bedava oluyor diğerleri için düşük bir ücret alıyorlar, bu da tamam. E tabi bir de profiliniz var, beğendiğiniz, izlediğiniz filmlerden oluşan, arkadaşlarınız var... Ama bazı yönetmenlerin oyuncuların da profilleri var!! Beğendiğiniz yönetmenlerin hangi filmleri izlediğini, takip ettiğini, hangisine ne yorum yaptığını görmek istemez miydiniz?


Mubi in English:

You know good film / Do you know MUBI?

Mubi is a lovely website which will be your connection to the world of cinema. You don't even have to be a member, you can login via facebook. It knows about almost all the film festivals around the world and it is very up to date with most recent productions.

You can vote for your favorite films, you can make comments, you can see what other people thinks, this much you can handle... And you can watch films online, every month there are a few free ones but they do charge a minimum amount per film for others, this much again you can handle. Of course you have a profile, you have a list of films that you have watched, liked and you would like to watch, you have friends... But some of the well known directors, actors & actresses have profiles as well!! Wouldn't you like to have a look at one of your favorite directors profile to see what he liked and what does he think about the films he watched? Now tell me can you handle that? If you think you can, follow me.

10 Ocak 2012 Salı

Bugünlerde ne dinliyoruz? / What are we listening to nowadays?


Niye 'dinliyoruz' diye başlık atarak çoğul konuştuysam? Ben ve bütün kişiliklerimden bahsediyorum, bir de tabi henüz çılgın kitlelere ulaşamamış takipçilerimden herhalde...

Neyse Eurovision yolcusu sanatçımız Can Bonomo'dan mütevellit şarkı listelerime tekrardan giren Bonobo'dan bahsediyorum. İngiliz müzisyenin asıl adı Simon Green, benim favorilerim Black Sands ve Kiara şarkıları efendim, siz de favorilerinizi tez zamanda oluşturursunuz diyorum, dinleyin tavsiye ediyorum. Arada bir Sigur Ros etkisi de yaratmıyor değil diye de itiraf edeyim mi?

Yakışıklı da sayılabilir kendisi, aşağda yeşil yeşil bakmış bizim için : )




English subtitles:

I don't know why I wrote 'we' to the title, as I am reffering to myself and all my alter egoes (does that even make sence?) and ofcourse to my followers which are none!

Anyway, as everyone in Turkey is talking about our Eurovision contest representer Can Bonomo, I figured I can take advantage of a name similarity and add Bonobo to my playlist... He is an English musician and his real name is Simon Green. My personal favorites are Black Sands and Kiara, I think you too will have favorites in no time, that is ofcourse if you don't already have. And if I could just admit, does his music sometimes slightly resemble Sigus Ros?

One more thing before I go, you might say he is a beautiful man ha? You can see him with his beautiful green eyes in the picture above. : )

Önce Google sonra Stumble! / First comes Google than comes Stumble!


Hazır hevesliyim bir iki yazı yazayım bu gazla ; )

Bu blogda göreceğiniz şeylerin kaynaklarına biraz değinmek gerekir diye düşündüm... Şimdi size en büyük sırrımı vericem. 'acı yoksa kazanç da yok' demişler, beni takip edin diye sırlarımı açıklıyorum burada! Ben bir 'stumble' hastasıyım.

Nedir bu? Çoğunız biliyordur belki ama bilmeyenler de olabilir diyerek... Stumble bir düğmecik aslında, internetten tarayıcınıza şuradan indiriyorsunuz, indirirken neleri sevdiğinize dair bir profil oluşturuyorsunuz ve başlıyorsunuz gezmeye... Bu tuşa her bastığınızda önünüze ilgi alanlarınıza hitab eden siteler geliyor, boş zaman geçirmek ve internetteki yaratıcı siteleri bulmak için harika! Denemenizi öneririm : )

Aşağıda resmini gördüğünüz site stumble'ı nasıl kullanacağınıza dair ipuçları veriyor, belki bakmak istersiniz?


One more time in English...

I wanted to share a secret with you, for you to understand the source of the contents of this blog and to make you my followers : ) This secret is that I am a stumbler...

What the hell is that? Most of you may know but for the ones who doesn't, stumble is a way of killing time on the internet and it's the perfect way to find cool websites! You can download it from here and you have to create a profile concerning your likes & dislikes and you start to stumble... Every time you hit the stumble button on the toolbar a random website will open according to your profile. I highly recomend you to try. But what the hell do I know eh?

The picture you see above blongs to a website which gives tips about how to use stumble, if you wish to have a look...

I want to Blog it Blog it...


Evet dostlar, bugünlerde herkesin bir blog'u var herkes 'blogger'. E peki ben de mi? Aslını isteseniz pek özenmemiştim bu blog işine fakat hayatımın bu döneminde o kadar sıkıldım, o kadar sıkıldım ki kendimi oyalayacak şeyler üretmeye karar verdim. Bu blogun doğuşu da budur.

Ha! Bir de tabi ne var; kendini beğenmiş, ukala dümbeleğinin tekiyim! Herkesin benim ilgilendiğim şeylere ilgi duyacağını ve blogumu takip edeceğini varsayıyorum. Amacımız eğlence, ben fazla ciddiye almayacağım, eminim siz de almayacaksınız : ) Burada belki güzel bir kitap, fotograf, resim bulacaksınız (aman allahım entel kuntel blog) ama daha çok makyaj hileleri, yaratıcı oje sürme teknikleri, oburca yenecek çikulatalı tatlı tarifleri bulacaksınız (aman allahım hatun blogu)  bazen de gezip gördüğüm (ya da internetten resimlerini çaldığım ya da re-blogladığım) ilginç yerlerleri keşfedeceksiniz. Yani ben bunların olacağını sanıyorum bugün ilk yazımı yazarken.

Keyif almanızı umarak, başlıyorum bloglamaya...

İmza: Zeps 'Brütüs'

Ay bir de ben kimim mevzusu var... Şunun gibi bişiyim, her an değişebilirim ; )



What she sayin! ?

Basicly she is saying that everyone has a blog, now she has one, too. She is bored out of her f.cking mind so she had to find a way to keep busy, that's how this blog was born.

Anddd she is so cocky, she thinks she has some original ideas and stuff (like everyone else basicly...) and she thinks that you are going to follow her blog.

She is hoping you will have fun, and there goes the blogger...

By the way she thinks that shitty blury photo reflects herself, unbelievable!