7 Mayıs 2012 Pazartesi

SIMPLE JOYS OF LIFE


The title could have been “A guide to living abroad”! So as you understood, I will talk about what you need to know when you are living away from home. Maybe you already experienced this, if so I believe that you are familiar with the these feelings; recognizing a sent while you are walking on the street, founding a local fruit/veg whilst shopping at a super market, having a cup of coffee with friends… When away from home, your loved ones, that friendly conversation at the coffee table you realize how important all those little details are, simple joys of life!

First of all, we need to talk about the unbearable lightness of belonging! If you are now living in a place that you weren’t born and raised, you are a stranger; you might end up feeling lonely and disconnected. This is why you should develop a feeling of belonging; you have to make a home away from home… You have to find that little café that you love to have coffee, you have to have a fav restaurant, you have to know where to go, who to go with and what to have when you are there, you have to find out which festival is the coolest, cheapest, most popular… I started with my little dorm room! I filled in the shelves with books I bought from second hand bookshops, I hung posters on the wall…
 










And you wouldn’t believe how life saving those little vacuum thingies that I stuck on the wall of my shower! : )
Of course to build a sense of belonging takes time, you have to spend time in your little coffee house to know which one is your fav coffee, I am not even talking about getting familiar and developing a sense of belonging with a city! One step at a time friend, one step at a time : ) So until we build a relationship with this new place, let’s give our old habits a chance to make us happy, like cooking a traditional meal! Carrying on some of your old habits will give you strength to build that happy place you need in order to keep yourself going and comfort food can become a big part of it. 

Another thing this experience –living abroad- thought me was about attachments; what/whı I can’t live without and what/who I can live without! It is a very valuable life lesson; it’s a path to know yourself better…
But it is also very important to remember that now you are in a brand new place, this is an exciting opportunity to reinvent yourself! After you have created a secure zone for yourself, it is time to get out there and explore! Try new things, eat something you have never eaten, meet new people, learn how their perspective on life is and have fun
This map is pinned on a board where I live, and everyone puts a pin on the location he/she was born :)
The important thing is to acknowledge how this journey will affect your life; use this experience to get to know different cultures and to observe their perception on life! Enjoy your new life, friends and every now and then don’t forget to celebrate the simple joys of life

Lots of kisses, -Zeps 

KÜÇÜK MUTLULUKLAR

Küçük mutluluklar ya da yurt dışında yaşama rehberi de diyebiliriz bu yazının içeriği olarak! Öncelikle Mor ve Ötesinin -Daha Mutlu Olamam şarkısından alıntı yapalım; “küçük şeyler sevindirir ruhumu, hayal bile edemezdim ben bunu…” Siz de benim gibi hayal bile edemeyeceğiniz bir yerindeyseniz bu yalnız gezegenin, küçük mutlulukların değerini biliyorsunuzdur; sokakta yürürken duyguğunuz bir kokunun size hatırlattıklarının değerini, greek style yoğurdun değerini, 1 fincan türk kahvesinin 40 yıllık hatrını… Evden, sevdiklerinizden, muhabbetten bu kadar uzakta olunca insan küçük mutluluklara kurban oluyor, bu yazıda hayatımızı yaşanmaya değer kılan şeylerden ve yurt dışında hayatta kalmak için kendimize nasıl küçük mutluluklar yaratabiliriz’den bahsedicem.

Öncelikle; ait olmanın dayanılmaz hafifliğinden bahsetmek gerek. Eğer doğmadığınız, büyümediğiniz bir yerde yaşıyorsanız bir yabancısınız, oraya ait değilsiniz ve bu zaman zaman kendinizi oradan kopuk hissetmenize, dışlanmışlık hissine yol açabilir. İşte bu yüzden kendinize küçük aidiyetler geliştirmelisiniz; kahvesini en çok sevdiğiniz kafeyi bulmalı, en sevdiğiniz restoranı keşfetmeli, gece çıktığınızda nereye kiminle gideceğinizi, ne içeceğinizi bilmelisiniz, hangi festivalde kim çıkar, hangisi ucuzdur, hangisi popülerdir… Ben İstanbul’da kendi evimden çıkıp Sidney’de küçücük bir yurt odasına taşındığım için işe önce odamdan başladım; rafları doldurdum, 2. el kitapçıdan kitaplar aldım, duvarlara posterler astım… Hatta banyoya astığım 3 küçük vakum şeysinin hayatımı ne kadar kolaylaştırdığını anlatamam! Hayatın küçük detayları insanı ne kadar mutlu edebilirmiş değil mi?! : )

   

Evet tabiki yukarıda sıraladığım şeyler zaman alıyor; bunları oturtmak için, kendinizi koca bir şehri geçtim – küçücük bir kafeye dahi ait hissetmek için orada yeterince zaman geçirmek gerek. Peki bu zaman nasıl geçicek? İşte bu evreye, eski alışkanlıklar kolay ölmez evresi deniyor… Kısacası sudan çıkmış balıklara su serpmek, eski hayatımızın ufak alışkanlıklarını sürdürmek, bunlardan küçük mutluluklar bulmak demek. Türkiye’den tek getirdiğim şey bir cezve, iki fincan ve 3 paket Mehmet Efendi türk kahvesi oldu, ne kadar iyi etmişim ama keşke rakı da getirseymişim! Ah, yurt dışı tecrübesinin insana öğrettiği önemli şeylerden biri; neyi ne kadar sevdiğinizi anlıyorsunuz ve aslında neleri (ya da kimleri) hayatınızdan ne kadar çabuk çıkarabileceğinizi. Türkiye’deyken ayda alemde bir rakı içerdim, şimdi burnuma kokusu geliyor, balık, sarımsak ve kavunla karışık!


E kahve getirdik ya, fal da bakıyoruz tabi!

 Neyse rakıyı geçelim, ne diyorduk, evet eski alışkanlıkları sürdürmeye çalışmak… Burada herkes garip garip çin yemekleri yiyor, tamam yeni şeyler deneyelim ama bir yerden sonra (ya da birkaç kere mideyi bozduktan sonra) insan alıştığı bildiği yemeği istiyor. Ispanak yemeğini annem yaptığında ne kadar hafife almışım; geçen gün Coles süper marketimden bir paket ıspanak aldım, pişirdim, üzerine greek stayla yoğurdumu döktüm, parmaklarımla birlikte mutlu mutlu yedim!

En büyük dertlerimden ikisi alışveriş ve kuaför! Burada malesef her ikisi de pahalı! Alışveriş işine şöyle bir çözüm getirdim; window shopping! Gidiyorum alışveriş yaparcasına bakınıyorum, eğer canım çok birşey almak isterse oje, vs gibi ucuz makyaj malzemeleri ya da okul için lazım olabilecek kalem, defter tarzı çok pahalı olmayan ya da mutlaka kullanacağım şeyler alıyorum. Aaa, bir de burada çok güzel bit pazarları kuruluyor, haftasonları mutlaka bir göz atmaya çalışıyorum… Kuaför konusuna gelecek olursak; yurtdışına çıkmadan saçınızı düzgün uzamasına el verecek bir modelde kestirin, boyuyorsanız evde bir-iki defa kendiniz boyayın, kendi işinizi kendiniz görmeyi öğrenin! Meçtir, balyajdır bunları unutun, hele Sidney’de 100 dolardan başlıyor, orjinal saç renginize dönmenizi öneririm!

E ama yeni şehir yeni hayat demiştik, sıkıcı hayatlarımızı tazelemek için bu yolları tepmiştik” dediğinizi duyuyorum. Herşey zamanla canlarım, birden derin sulara atlamak olmaz… Kendinize bu yeni yerde bir güvenli alan oluşturdukduysanız size yeni alışkanlıklar edinme sanatından bahsedebilirim. Evet bu bir sanat, vakit alıyor, belirli bir tarz edinmek gerek ve çok emek dökmek gerek… Yeni alışkanlıklar demek daha önce yemediğiniz yemekleri yemek/sevmek, yeni yerler keşfetmek demek olduğu kadar yeni insanlar tanımak, yeni deneyimler edinmek demek! Bu yeni insanlara kendinizi anlatmanız, onları anlamanız, kafanızın uyduklarını ayıklamanız, kısacası kendinize baştan sosyal çevre edinmeniz demek… Bu yorucu olduğu kadar inanılmaz eğlenceli bir süreç! Şu anda yaşadığım yerde panoda asılı bir dünya haritası var; herkes doğduğu yere bir toplu iğne saplıyor; dünyanın her yerinden, değişik kültürlerden insanlar var!




Bu da Emily, dairemi paylaştığım arkadaşlardan; peanut butter cookie yapıyor ben bu yazıyı yazarken...

Ah bir de tabi medeniyetin getirdikleri var. Türkiye’de de olmasını istediğimiz ama olmayan şeyler bunlar, insanların sokakta size çarpınca özür dilemesi gibi, mini etek giydiğinizde kimsenin laf atmaması gibi, hocaların derslere hazırlanarak gelmesi, öğrenciyi ezmemesi gibi, maaşların aylık değil haftalık ve saat başına ödenmesi gibi… Bunların değerini bilmek çok önemli! Ben mesela bu aralar sokakta yürümenin (özellikle topuklu ayakkabı ile) kolaylığına şaşıyorum. Kaldırımlar zaten yüksek değil, inip çıkarken hendek atlamaya gerek yok fakat adamlar onun için bile mini rampalar yapmışlar! Düşüncelerinin, emeklerinin değerini, kıymetini bilmek gerek… Sanatınıza sağlık canım..



Önemli olan bu yolculuğun hayatınızı ne kadar zenginleştireceği, yol zaman zaman zorlaşsa da; hayatınızdaki küçük mutlulukların değerini bilin! Sidney’den sizi küçük öpücüklere boğarım…
Zeps-

ps. Bu yazı aslen "not that lonely planet" için hazırlanmıştır.